elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

''ZAMan'a Karşı Yapılması Gerekenler'' |
Engin Ayçiçek



A- A+
06.11.2008 tarihli yazı 5347 kez okunmuştur.

Abdala 'Kar Yağıyor' demişler, 'Titremeye Hazırım' demiş.



Son günlerdeki zam haberlerinden sonra ülke olarak içinde bulunduğumuz durumu böyle özetleyebiliriz. Doğalgaza yapılan zam ve onun tetikleyeceği elektrik enerjisinin birim fiyatının artması ve bu şekilde devam eden yeni zamlar. Bu durumu magazin mantığı ile ele almak yerine zamana karşı yapılması gerekenleri tartışmak daha verimli olacaktır. Bir başka ifadeyle tartışmanın verimi kadar mevcut enerji kaynaklarımızı da daha verimli kullanmamız gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz duruma 'Duyduğumu unuturum, gördüğümü hatırlarım, yaptığımı anlarım' mantığı ile bakmak gerekir. Yani bireysel olarak da atmamız gereken adımlar vardır. Son birkaç yıl içinde ve özellikle Enerji Verimliliği Yılı ilan edilen 2008 yılı içinde enerji anlamında bekli de en çok duyduğumuz kavram verimliliktir. Ancak yazılarımda sık sık dile getirdiğim verimlilik ve buna bağlı olarak tasarruf, sadece kurum ve kuruluşlardan beklenmemelidir. Medyada duyduklarımıza magazinsel değil de mantıksal bakmalıyız. Burada yazılı ve görsel basına da çok önemli görevler düşmektedir. Peki gerçekten senaryo ne durumda? Ülkemiz enerji kaynakları ve yatırımları bakımından hangi aşamada?



Türkiye'nin Enerji Kaynakları (Rezervleri ve Potansiyeli)



Öncelikle, yurt içi doğal kaynaklar ve özellikle fosil kaynaklar potansiyelimizin; ileri teknoloji, arama ve işletme teknikleri uygulanarak yeterince ortaya konulmadığı belirtmek gerekmektedir. Buna paralel olarak bir diğer olgu da, ispatlanmış iki zengin kaynağımız hidroelektrik ve linyitin, büyük oranda atıl durumda beklediğini, bu iki kaynağa dayalı kurulan santrallerinse, yanlış enerji politikaları sonucunda, uzun sürelerle devre dışı tutulduğu hususudur. Bunun en önemli nedenleriyse, önceki hükümetler döneminde imzalanan uzun vadeli 'al ya da öde' koşullu gaz anlaşmalarıyla, doğal gazla çalışan 'Yap-İşlet' (Yİ) ve 'Yap-İşlet-Devret' (YİD) modelleriyle kurulmuş olan ve yüksek maliyetle elektrik üreten santrallere verilmiş olan satın alma garantileridir. Elektrik depolanamadığından, sağlıklı ve bilimsel olarak hesaplanması gereken tahminlere uygun miktarda ve makul bir yedek kapasite eklenerek üretilmelidir. Geçmiş yıllarda tüm eleştirilere rağmen hayata geçirilen ve ülkemizi doğal gaza büyük oranda bağımlı hale getiren uygulamalar, 20–25 yıl verimli 'al ya da öde' koşullu anlaşmalar ve uluslararası tahkim haklarıyla 'pekiştirildiği' için, iptal edilmeleri de zordur. Türkiye, bu nedenlerle, enerji alanında ciddi bir kısır döngü yaşamaktadır.



Ülkemizin doğal kaynaklarının, bazı çevrelerce iddia edildiği gibi, sınırlı olmadığını da vurgulamak gerekir. Bu çevreler, 'Türkiye'nin enerji kaynaklarının kısıtlı olduğunu, tamamı devreye alınsa bile, ülke gereksinimini karşılamada yetersiz kalacağını, bu nedenle de enerji kaynağı ithalatından başka çıkış yolumuz olmadığını' öne sürmektedir. Bu yanlış yaklaşım; yurt içi petrol, gaz ve kömür aramacılığının neredeyse durmasına, elektrik üretiminin yüksek ve sakıncalı oranlarda doğal gaza bağlanmasına, kendi zengin kaynaklarımızın devre dışı bırakılmasına yol açmıştır. Bu kısır döngü kırılmadan, ne mevcut kurulu gücümüzün yeterince kullanılması, ne de atıl bekleyen zengin kaynaklarımızın devreye sokulması mümkündür. Enerji politikamızın yeni bir anlayışla ve bir 'master plan' dahilinde yeniden değerlendirilmesinde yarar vardır. Bunun ilk adımı, kendi kaynaklarımızın sağlıklı olarak saptanmasından, kurulu gücümüzün tam olarak üretime dönüştürülmesinden, kayıp ve kaçakların en aza indirilmesinden ve yenilenebilir kaynaklarımızın (kullanımları teşvik edilmek suretiyle) devreye alınmasından geçmektedir. Bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra, kaynaklarımızın durumunu şöyle özetlemek mümkündür:



Petrol: Türkiye'nin bilinen (kalan) üretilebilir petrol rezervleri 300 milyon varil (43 milyon ton) civarındadır. Petrol potansiyelimizin, çevresindeki petrol zengini (Irak, İran, S. Arabistan) ülkelerle kıyaslanacak kadar fazla olmadığı gerçektir. Bunun jeolojik olduğu kadar, siyasi ve tarihi gerekçeleri de vardır. Buna karşın, ülkemizde bugüne kadar 1.3 milyar varil civarında üretilebilir petrol rezervi keşfedilmiş, bunun yaklaşık 900 milyon varili tüketilmiştir. Derin formasyonlarda ve özellikle denizlerimizde bugüne kadar yapılan aramalar çok yetersizdir. Türkiye'nin, öncelikli alanlarını belirleyerek, yoğun bir arama hamlesine girişmesi gerekmektedir. Ancak bundan sonra, ülkemizin 'gerçek' petrol ve gaz potansiyeli hakkında doğruya daha yakın görüşler ortaya çıkabilecektir. Bu yapılmadan, 'ülkemizde petrol yoktur' teziyle yola çıkıp, tamamen ithalata bel bağlayan bir politika belirlemek yanlış olacaktır.



Kömür: Ülkemizin ispatlanmış linyit rezervleri 8.1 milyar ton, taş kömürü rezervleri ise 1.1 milyar tondur. Bazı uzmanların mevcut rezervler üzerindeki yeni değerlendirmeleri ve son yıllarda sınırlı da olsa yapılan yeni bazı keşiflerle, linyit rezervlerimizin yaklaşık 10 milyar ton olduğu da ifade edilmektedir. Linyit kaynaklarımızın üçte ikisi henüz devreye alınamamıştır. Bunun temel nedenlerinden en önemlisi, Yİ ve YİD santrallerine verilen satın alma garantileri nedeniyle, hidroelektrik, doğal gaz ve kömürle çalışan santrallerin bile yeterince üretim yapamadığı bir ortamda, yeni yatırımların cazip ve mümkün olmaktan çıkmış olmasıdır.



Doğal Gaz: Ülkemizin kalan üretilebilir gaz rezervleri yaklaşık 8 milyar metreküptür. Türkiye'de 2006 yılı itibarıyla, 30.83 milyar metreküp gaz tüketilmiştir. Bunun 19.65 milyar metreküpü (%64'ü) 2 ayrı boru hattıyla Rusya Federasyonu'ndan alınmıştır. İthalatın yapıldığı diğer ülkeler Cezayir (4.2 milyar metreküp), Nijerya (1.12 milyar metreküp) ve İran'dır (5.69 milyar metreküp). Cezayir ve Nijerya'dan yapılan ithalat, sıvılaştırılmış gaz (LNG) biçimindedir. Tüketilen gazın 16.64 milyar metreküpü (%55'i), elektrik üretimi için kullanılmaktadır. Tamamı ithal edilen bir kaynak olan doğal gazın, bu kadar yüksek oranda elektrik üretiminde kullanılması, ithalatta Rusya'ya bağımlılığımız kadar önemli bir sorundur.



Hidroelektrik: Enerji Bakanlığı ve DSİ verilerine göre, ülkemizin teknik-ekonomik-kullanılabilir hidroelektrik potansiyeli, 125–130 Gigawattsaat/yıl'dır. Bu potansiyelin kurulu güç cinsinden ifadesiyse, yaklaşık 34,729 MW/yıldır. Bunun üçte ikisi henüz kullanılamamaktadır. Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi'nin yaptığı bir çalışmaya göreyse, havza bazında yapılan yeni değerlendirmeler ve özellikle küçük hidroelektrik santrallerin yaratacağı potansiyel dikkate alındığında, ülkemizin teknik-ekonomik-kullanılabilir hidroelektrik potansiyelinin 163-188 milyar kilowatt-saat olduğu değerlendirilmektedir. Bu değer (yüksek olanı) dikkate alındığında, kullanılmayan teknik-ekonomik ve kullanılabilir hidroelektrik potansiyelimizin dörtte üçünün devreye alınamadığı görülmektedir.





Yenilenebilir kaynaklar: Ülkemizin önemli yenilenebilir kaynakları; rüzgar, güneş ve jeotermaldir. Güneş potansiyeli açısından coğrafi konumu nedeniyle şanslı ülkelerden sayılan ülkemizde Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün güneşlenme süresi ve ısınım şiddeti ölçümleri üzerinde EİE tarafından yapılan çalışmaya göre, Türkiye'nin yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat ve ortalama toplam ışınım şiddeti 1,311 kWsaat/metrekare-yıl olarak saptanmıştır. Enerji Bakanlığı verilerine göre, elektrik amaçlı kullanılabilecek güneş potansiyelimiz 8,8 milyon ton petrol eşdeğeri (mtpe), ısınma amaçlı kullanılabilecek potansiyelse 26,4 mtpe olarak verilmektedir. 2005 yılında yaklaşık 90 mtpe enerji tükettiğimiz dikkate alınırsa, özellikle ısınma amaçlı kullanım potansiyelinin boyutu daha iyi algılanabilir. Konutlarda tüketilen enerjinin %80'inin ısınmaya harcandığı düşünülürse, öncelikle büyük kentlerden başlanarak yeni yapılacak binalarda yönlendirme ve yalıtım gibi unsurlar dikkate alınarak, %30'lara varan ısı kazancı sağlayan mimari tasarımlar hayata geçirilmelidir Ülkemizin rüzgar potansiyeli konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte, bu kaynak açısından da şanslı ülkeler arasında sayılabiliriz. Enerji Bakanlığı web sayfasına göre, EİE'nin ölçüm istasyonlarından elde edilen ortalama rüzgar hızları, bu bölgelerin birçoğunun rüzgar enerjisi uygulamaları için elverişli olduğunu göstermektedir. Bu çalışmamızda sıklıkla anılan DEK-TMK çalışması, rüzgar santrallerinin öncelikle, potansiyelin yoğun olduğu Marmara, Ege, G.Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde gerçekleştirilmesini önermektedir. Enerji Bakanlığı verilerine göre, elektrik üretimi amaçlı kullanılabilecek (görünür ve mümkün) toplam jeotermal potansiyelimiz 4,500 MW/yıl, termal amaçlı kullanılabilecek toplam potansiyelimiz ise 31,000 MW/yıldır. Yenilenebilir kaynaklarımız, tamamen atıl biçimde, devreye alınmayı beklemektedir. Jeotermal kaynaklarımızın öncelikle termal amaçlı kullanımının geliştirilmesi, 5 MW civarında (modüler diye tanımlanan) elektrik üretimi teknolojisinin geliştirilmesine paralel olarak elektrik üretiminde de devreye alınması önerilmektedir (DEK-TMK). Biyogaz, biyoetanol ve biyodizel de, son yıllarda adlarından daha fazla bahsedilen yenilenebilir kaynaklardır. Ancak bu kaynakların kullanımı için, tarım ve sanayi politikasıyla birlikte, yarar ve zararları dengeli planlayan, vergi sistemini sağlıklı belirleyen bir 'master plan' hazırlanması gerekli görülmektedir. (Nejdet Pamir Küresel enerji politikaları ve Türkiye)



Ülkemizin enerji kaynakları durumunu ortaya koyduktan sonra özetle 'Sorun kuyunun derinliği değil, hedefe ulaştırmayan ipin kısalığıdır' denmelidir. Burada belirtmek isterim ki, son zamanlarda ilgili kuruluşların yaptığı çalışmaları ve atılan adımları takdir etmek gerekir. Bu bağlamda, her şeyi devletten beklemek yerine birey olarak bizlerde sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Gelecek yazımızda görüşmek üzere






engin.aycicek@elektrikport.com




ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.