elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

Dünden Bugüne Türkiye' nin Elektrik Serüveni - 1. Bölüm

Günümüzde insan yaşamının devamlılığı için büyük önem arz eden ve her geçen gün hayatımızda daha fazla etkili rol oynayan elektrikli cihazlar; elektrik enerjisine olan bağımlılığımızı da her geçen gün biraz daha arttırmaktadır. İlk icat edildiği zamanlarda katı ve sıvı fosil yakıtların yanması sonucu oluşan enerjinin direkt olarak kullanılmasıyla çalışan birçok cihaz günümüzde elektrik enerjisiyle çalışmaktadır. Bu durum hem ülkemizde hem de dünyada elektrik enerjisi ihtiyacının hayal dahi edilemeyecek bir seviyeye ulaştırmıştır. Bu yazımda Türkiye’de elektriğin ilk kez kullanıldığı günden bu yana yıllara göre artan elektrik kurulu güç artış değerlerini ve önemli elektriksel gelişimlerini; bir nebze elektriğin Türkiye' deki hikayesini okuyacaksınız.



A- A+
05.09.2016 tarihli yazı 13617 kez okunmuştur.

Dünya’da İlk Elektrik Üretimi


Faraday'ın 1831 yılında elektriğin temel prensibi olan elektromanyetik endüklenmeyi bulmasının ardından yıllar sonra sahneye Edison çıktı. Thomas Edison’un icat ettiği günümüzde de nadir de olsa kullanılan akkor flamanlı ampul adeta dünyada yeni bir çığır açtı. Bu buluşla beraber yıllardan beri süregelen hava gazıyla çalışan aydınlatma sistemlerine bir alternatif oluşturulmuş oldu. Havagazına göre daha pratik, kolay ve ucuz olması nedeniyle zamanla havagazının yerini almıştır. Elektrik enerjisinin gerek sokak aydınlatmaları için gerekse ev içi aydınlatmalar için kullanılması elektrik ihtiyacının artmasına neden olmuştur.

Artan bu elektrik ihtiyacının çözümünü yine bu ihtiyacı yaratan Thomas Edison bulmuştur. 1882 yılında New York’ta Manhattan yakınlarında kurmuş olduğu “The Pearl Street Station” santralinde her biri 100 kW gücündeki, 6 jeneratörle toplamda 600 kW’lık enerji üretmeyi başarmıştır.
 
 İlginizi Çekebilir : Pearl Caddesi - İlk Aydınlatma
 


The Pearl Street Station / Dinamo Odası

1882 yılında başlayan bu serüven 1901 yılında yine Edison tarafından inşa edilen "Brooklyn Edison Waterside Santrali"nde 120 MW seviyelerine gelmiştir. 1900’lü yılların başında Amerika’ya baktığımızda ülkenin dört bir yanında yüzlerce santralin elektrik üretir halde olduğunu bilmekteyiz.
 
 İlginizi Çekebilir : Tesla vs. Edison: "Akım Savaşları"
 


Osmanlı Devleti'nde Şehirleri Aydınlatma Çalışmaları


Elektriğin dünya üzerindeki popülerliği ve adeta bir medeniyet göstergesi halini almış olmasından Osmanlı Devleti’ de etkilenmiş olup, elektrik enerjisi üretimi ve kullanımı için çeşitli çalışmalar yapmıştır.

1800’lü yılların başlarında dünyada aydınlatma amaçlı kullanılan havagazı; Osmanlı devletinde ilk kez 1856 yılında Dolmabahçe Sarayı’nın aydınlatılmasında kullanılmıştır. İlk başta oluşturulan hava gazı sistemiyle sadece Dolmabahçe Sarayı’nın yakınlarındaki sokak ve caddelerin aydınlatılması planlanmış ardından da Beyoğlu’ndan başlayarak İstanbul’un çeşitli semtleri zamanla aydınlatılmıştır. Ancak en yaygın seviyeye II. Abdülhamit döneminde açılan gazhaneler sayesinde gelindi. 1914 yılına gelindiğinde sokak aydınlatılması için kullanılan sokak lambası sayısı 8742'ye ulaşmış, bu sayede o dönemde ki İstanbul’ un tüm devlet dairelerinin, önemli cadde ve yollarının aydınlatılmasını sağlanmıştır.

Amerika ve Avrupa’ da her geçen gün biraz daha artan elektrik enerjisi kullanımı Osmanlı aydınlarının da dikkatini çekmiştir. Dönemin ünlü dergilerinden olan “Servet-i Fünûn Dergisi” nin 25 Temmuz 1893 tarihli sayısında Mahmut Sadık tarafından; Fransa’da düzenlenen elektronik fuarından bahsetmiştir. Bu yazısında elektrik sadece aydınlatmadan kullanılmadığının aynı zamanda elektrikli makinelerinde artık kullanılmaya başlandığına deyinmiştir.
 
 İlginizi Çekebilir : 115 Yıldır Sönmeyen Ampül
 

Osmanlı Devleti’nin İlk Elektrik Üretim Tesisi Tarsus’ta Kuruldu


Gerek yukarıda ki nedenlerden dolayı Sultan II. Abdulhamit’ in elektrik enerjisine karşı göstermiş olduğu negatif duruş, gerekse hava gazı şirketlerinin muhalif propagandaları sonuç vermiş; Osmanlı Devleti’nin ilk elektrik üretim tesisi İstanbul’ dan çok uzakta Tarsus’ta kurulmuştur.

Tarsus’a böyle bir tesisin kazandırılması için belki de en fazla emeği harcayan belediyenin teknik işleriyle ilgilenen Avusturyalı Dörfler’dir. Dörfler ilk müracaatı dönemin Belediye Başkanı Fahri Bey’e yapmıştır. Fahri Bey; Osmanlı Devleti’ nden daha önce hiç denenmemiş böyle bir tesisin ancak Sultan II. Abdulhamit’in onayıyla yapılabileceği gerekçesiyle reddetmiştir. II. Abdulhamit’in tüm korkularına rağmen, sarayda nüfuz sahibi olan Karamüftüzade Hulusi Paşa’nın girişimleri sonuç vemiş ve Tarsus’ta kurulacak olan elektrik üretim tesisi için onay alınarak çalışmalar başlatılmıştır.

Planan tesisin basit bir hidroelektrik santrali prensibiyle çalışacak olmasından dolayı bir nehir ve akarsu üzerinde olması gerekmekteydi. Tesis için en uygun yer Bentbaşı mevkiinde bulunan Berdan Nehriydi. İlk kez 15 Eylül 1902 tarihinde kurulan tesis; su değirmeni milinin çevrilmesi sonucu 2 kW’lık bir dinamoyla elektrik üretimine başlamıştır. Sonraki yıllarda bu güç 60 kW’a kadar çıkarılarak hidroelektrik santraline dönüştürülmüştür. Üretilen elektrik ilk belediye Reisi Sadık Paşa ve Sorgu Yargıcı Yakup Efendi gibi kentin nüfuslu ailelerinin evlerinin aydınlatılması için kullanılmaya başlanmıştır. Üretilen 2 kW’lık gücün iletim kayıpları da göz önüne alındığı zaman ancak 25-30 adet akkor flamanlı ampulu yakabilmiştir.

Ülkemiz için böylesine önemli bir tesisin şuan ki durumuyla ilgili olarak yapılan en etkin eleştirilerden birisi de Prof. Dr. Hamit Serbest’e aittir. Hamit Serbest notlarında: “1989 yılında Tarsus’a gittiğinde bu tesisin belediye tarafından kiralandığını ve kiralayan kişinin de burayı “kurbağa kesimhanesi” olarak kullandığını; günümüzde ise böylesine önemli bir binanın Tarsus Gübre Fabrikası olarak kullanıldığı ve böylesine önemli bir binanın hiçbir bölümünden eser kalmadığını söyleyerek ayıplamaktadır.”


Tarsus' ta Kurulan İlk Elektrik Santralinin Bugünkü Hali

Tarsus’ta yaşanan gelişmelerin İstanbul’da duyulmaya başlamasıyla birlikte elektriğin aslında korkulacak bir durum yaratmayacağı halk tarafından anlaşıldıktan sonra, insanlar evlerinin ve sokaklarının elektrikle aydınlatılmasını talep etmiştir. Ancak İstanbul’da elektrik üretim tesisinin kurulup, ev ve sokakların aydınlatılması için Sultan II. Abdulhamit’ in izin vermesi yine pek kolay olmamıştır. İstanbul’ dan önce İzmir ve Selanik’te elektrik üretimi için çeşitli çalışmalar yapılmıştır.

İzmir ve Selanik’in elektriğe kavuşturmak için yapılacak olan alt yapı çalışmaları için Alman ve İngiliz şirketleri arasında ciddi rekabetler yaşanmıştır. Bu yarışı Alman şirketlerinden “Siemens&Halske” kazanmıştır. Takvimler 1905 yılını gösterdiğinde İzmir ve Selanik elektriğe kavuşmuştur. 1907 yılında da Şam’ın elektrik alt yapısı tamamlanmıştır.


Elektrik neden önce İstanbul’da değilde Tarsus’ ta üretilmeye başlandı?


Osmanlı Devleti’ nde  elektrik üretimi ilk kez II. Abdulhamit döneminde gündeme gelmiştir. II. Abdulhamit birçok yenilik için çok istekli olmasına rağmen elektrik konusunda ki endişesi İstanbul’ a elektriğin gelmesini yaklaşık 10 yıl geciktirmiştir.

II. Abdulhamit’in bu endişeli tutumunu oluşturan çeşitli nedenler şunlardır:

► Devr-i İstibdad Etkisi: Osmanlı tarihine ilgi duyanların çok iyi bildiği gibi II. Abdulhamit; padişahlığı döneminde Meclis-i Mebusanı kapatarak yönetimi eline almıştır. Yine bu dönemde kendisine karşı oluşabilecek ayaklanma ve darbelerin önüne geçebilmek için geniş bir istihbarat (journal) teşkilatı kurmuştur. İstanbul sokaklarının geceleri de aydınlanmasının journal teşkilatının çalışması için engelleyici bir etki yaratabilecek olması II. Abdulhamit’i tedirgin etmiştir.

► Hava gazı Şirketlerinin Muhalif Propagandaları: İstanbul sokaklarının hava gazı yerine elektrikle aydınlatılacağına dair ortaya çıkan dedikodular en çok hava gazı şirketlerini rahatsız etmiştir. Elektriğin aydınlatma için kullanılacak olması, hava gazına duyulan ihtiyacı azaltacağından dolayı; hava gazı şirketleri hem elektrik aleyhinde propagandalar yürütmüş hem de elektriğin İstanbul’a gelmesini engelleyici çalışmalar yaptığı görülmektedir.

► Yangınlar: II. Abdulhamit’in belki de en fazla çekindiği konulardan birisi de kendinden önceki padişahlara büyük sıkıntılar yaşatan İstanbul yangılarıdır. O yıllarda İstanbul’da ki evlerin hemen hemen hepsinin ahşap olması ve elektrik enerjisinin düzgün tesis edilmediği takdirde evlerde yangınlara neden olabilecek olması Sultan II. Abdülhamit'i endişelendirmekteydi.

► Dinamo Kelimesinin Dinamiti Çağrıştırması: O yıllarda; hareket enerjisini, elektrik enerjisine dönüştürmeye yarayan dinamonun kelime anlamını ve ne işe yaradığını bilen kişi sayısı Osmanlı’da çok azdı. “Dinamo” sözcüğünün “dinamit" sözcüğünü çağrıştırıyor olması, insanlar arasında dinamonun, dinamit gibi patlayıcı bir madde olduğunun halk arasında dillenmiş olması herkesi korkutmuştu.

Dinamo kelimesinin dinamit kelimesini çağrıştırıyor olmasının Sultan II. Abdulhamit üzerinde oluşturduğu korku nedeniyle ilk başta İstanbul’a kurulması planlanan dinamo İstanbul yerine Tarsus’a kurulmuştur.



İstanbul’ da Elektrik Tesisleri Kurulmaya Başlıyor...


II. Abdulhamit’in adı her ne kadar yenilikçi padişahlar arasında geçse de elektriğe karşı takındığı tutum nedeniyle gerek Amerika gerek Avrupa gerekse de ülkenin farklı bölgelerinde elektrik aktif olarak kullanılmaya başlanmış olmasına rağmen  İstanbul bu konuda geride kalmıştır.

İstanbul’u aydınlatmak için her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyulan hava gazı; talepleri karşılayamayacak seviyeye gelmiştir. Hatta ve hatta 1910 yılında Pera (Beyoğlu) bölgesini aydınlatan hava gazı şirketinin anlaşmasına ihtiyaç olan talebi karşılayamadığı gerekçesiyle son verilmiştir.

Gerek kamuoyun baskısı gerek havagazı yetersizliğinden dolayı II. Abdulhamit İstanbul’ da elektrik üretilmesi ve elektrik yapısının yapılması için konuyla ilgili yönetmelik ve şartnameler hazırlatmıştır. Hazırlanan bu yönetmelik ve şartnamelerle ihaleye çıkılmış ve ihale 1910 yılının Kasım ayında sonuçlanmıştır. İhaleyi merkezi Budapeşte’de bulunan bir Avusturya – Macaristan şirketi olan “Ganz” şirketi kazanmıştır.

Ganz şirketi; La BanqueBruxelles, Banque Generale de CreditHongrois ve Sofina Holding şirketleriyle birlikte ortalık kurarak İstanbul’ u elektriğe ulaştırmak için “Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi”ni kurmuştur. Bu ortaklığın ilk yaptığı işlerden birisi de günümüzde “Santralİstanbul” olarak bilinen ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından enerji müzesine dönüştürülen “Silahtarağa Elektrik Santrali” dir.
 


Silahtarağa Termik Santrali - 1914

İstanbul tek teknoloji müzesi olan şimdiki adıyla “Santralİstanbul” eski adıyla “Silahtarağa Elektrik Santrali” her biri 5 MW olan 3 turbo jeneratör grubundan oluşmaktaydı. Silahtarağa Elektrik Santrali’nin en önemli özelliklerinden birisi de Osmanlı topraklarında kullanılan ilk termik santral olmasıdır. Bu santral, günümüz ihalelerinde sıkça kullanılan yap-işlet-devret modeliyle yaptırılmıştır.

Ganz şirketiyle imzalanan sözleşme gereğince; Silahtarağa, Kağıthane ve Alibeyköy semtlerine kurulacak olan termik santrallerin  1913 yılı ortalarına kadar tamamlanması planlanmıştır. 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı ve 1913 yılının Eylül ayında İstanbul’ da yaşanan sel felaketi nedeniyle Şubat 1914’e kadar santraller tamamlanamamış dolayısıyla da şehre elektrik verilememiştir.

Balkan Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Avrupa’ da at kıtlığı; at fiyatlarını çok fazla arttırmıştır. Bu durum İstanbul sokaklarında aktif olarak işleyen atlı tramvayları da etkilemiştir. Osmanlı Devleti Harbiye Nezareti, İstanbul tramvaylarını işleten Dersaadet Tramvay Şirketi’ nden tramvaylarda kullanılan tüm atları satın almıştır.
 


Bir Dönem İstanbul' da Sıkça Kullanılan Atlı Tramvay

Tramvaylarda kullanılan atların satılmasıyla birlikte İstanbul’da ulaşım çok büyük bir yara almıştır. Avrupa’ daki elektrikli tramvaylarda haberdar olan halk bu durum konusunda büyük bir tepki göstermiştir. İstanbul’ da elektrikli tramvayın kullanılması ve elektriğin sadece aydınlatma dışında insan hayatını kolaylaştıracak durumlar için de kullanılması gerektiği yönünde bir kamuoyu oluşmuştur.

Osmanlı Devleti’nde her geçen gün daha fazla önem kazanan elektrik enerjisi en büyük darbeyi 1. Dünya Savaşı başladığında yemiştir. Dönemin en önemli santrali olan Silahtarağa’ kömürle çalışan bir termik santraldi. Gerekli olan kömürün Zonguldak’tan deniz ve demir yoluyla sağlanmaktaydı. 1. Dünya Savaşı’nda Zonguldak’tan İstanbul’ a kömür taşıyan gemilerin batırılması nedeniyle Zonguldak – İstanbul arasındaki kömür trafiği kesilmiştir. İstanbul’ daki kömür stoklarının bitmesiyle birlikte savaş bitene kadar İstanbul elektriksiz kalmıştır.
 
Osmanlı Devleti’nde İstanbul’un Sultan II. Abdulhamit’in kişisel endişeleri nedeniyle elektriğe geç kavuşması şehrin gelişimini derinden etkilemiştir. Kurulan sistemlerin tamamen günü kurtarmaya yönelik çözümler olması ancak cumhuriyet kurulduktan sonra fark edilmiştir. Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma isteği ve Avrupa’ da hızlanan sanayileşme sürecine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kayıtsız kalmamıştır. Bunun için öncelikle büyükşehirlerin; ardından ülkenin dört bir yanının elektrikle aydınlatılmasını amaçlamıştır. Aynı zamanda elektriğin tıpkı Amerika ve Avrupa’ da olduğu gibi endüstride de kullanılması için çeşitli yatırımlar yapılmıştır.

 

Kaynaklar:

► Enerji Sektörünün Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihindeki Gelişimi ve Yasal Süreç, 2011
► Elektrik Mühendisliği Dergisi
► Türkiye' de Elektriğin Tarihsel Gelişimi - Naziye Özdemir; Ankara - 2011
Çağdaş Ozan Pamuk Çağdaş Ozan Pamuk Yazar Hakkında Tüm yazıları Mesaj gönder Yazdır



Aktif etkinlik bulunmamaktadır.
ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar