elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

Bir Fikrim Var Diyenlere ‘SAYGI’ |
Engin Ayçiçek



A- A+
07.01.2009 tarihli yazı 5482 kez okunmuştur.

Birçok toplantıda, basın ve yayın organlarında sanayicinin problemleri gündeme geldiğinde genel olarak şu sorunlar ortaya çıkar; Enerji fiyatlarının yüksekliği, işçilik maliyetleri, devletin aldığı vergiler ve sigorta maliyetleri, dolaylı ve doğrudan vergiler, taşıma ve el değiştirme maliyetleri, son zamanlarda zorunlu hale gelen CE, kalite ve çevre gibi standartların uygulama maliyetleri, kredi faiz oranları ve bunlar gibi sorunlar. Günümüz gerçeğini yansıtan bu sorunlar dolayısı ile satış fiyatının yükselmesine veya karın azalmasına sebep olur. Bu da sanayicinin rekabet gücünü azaltan bir etkidir. Ama şu değişmez bir gerçektir ki bu maliyetlerin, yani enerji, işçilik, vergiler, taşıma ücretleri ve standartları uygulama maliyetlerinin kısa ve orta vadede düşmesi mümkün değildir. Çünkü bu güne kadar gelen enerji politikası enerji maliyetlerini indirecek seviyede değildir. Enerji ağırlıklı olarak petrol ve doğal gaza dayandırılmıştır ki bunun kısa ve orta vadede düzelmesi mümkün değildir. İşçilik maliyetleri de muhtelif sebeplerden Çin, Hindistan vb. ülkelere göre yüksektir. Yine aynı şekilde devlet aldığı vergiden memnun değil, bunu artırma, en azından yaygınlaştırma eğilimindedir. Bunu azaltmayı düşünmemektedir. Türkiye'deki taşıma ve el değiştirme maliyetleri hem petrol fiyatlarından, hem de taşıma üzerindeki vergilerden dolayı yüksektir. Bunun da kısa ve orta vadede yine devlet politikasından dolayı düşmesi mümkün değildir. Özellikle son yıllarda zorunlu hale gelen CE, bazı konularda Kalite Belgesi, tescil zorunluluğu, çevre standartları vb. gibi uygulamaların da ortadan kalkması mümkün değildir. Çünkü Türkiye uluslararası anlaşmalara imza atmıştır ve buralarda bu standartları uygulayacağına dair taahhütte bulunmuştur. Bu taahhüt olmasa bile uluslararası ticaret bunları zaten zorunlu kılmaktadır. Peki bu durumda sanayici ne yapacak. Gerçekten de rekabet gücünü azaltan bu üretim maliyetleri kısa vadede düşmeyecekse bu gittikçe karlılığının azalması ve en sonunda küçülmesi ve yok olması anlamına mı gelir? Bu sorunun cevabını teknolojik yatırımlarda ve AR-GE de aramalıyız.



Bir Yılı Planlıyorsanız Pirinç, Yirmi Yılı Planlıyorsanız Ağaç, Yüzyılları Planlıyorsanız İnsan Yetiştirin.



Zenginlik yaratan katma değerin en önemli iki unsuru marka ve teknolojidir. Marka, arkasında bir teknoloji, tasarım gibi fark yaratacak bir yenilik yoksa tek başına anlam ifade etmez. Öncelikle katma değerin ölçümü için temel kurallar olmasa da firmaların ve ülkelerin ürettiği teknolojilere, tasarımlara ve dünya markalarına bakmak gerekir. Teknoloji üretiminin en önemli ölçümü firmaların veya ülkelerin ürettikleri patent sayılarıdır. Bir firma ne kadar patent üretiyorsa o kadar çok yeni ürün veya teknoloji üretiyordur anlamına gelir. Örneğin Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatının (WIPO) rakamlarına bakıldığında en çok patent üreten ülkeler sırasıyla Japonya, Amerika, Güney Kore, Çin ve Almanya'dır. Türkiye bu sıralamada 37. sıradadır. Global marka derecelendirmelerine baktığımızda uluslararası olarak bunları derecelendiren iki önemli kurum olan Interbrand ve Brandfinance kurumlarının sıralamalarında Türkler ilk 100'e bile girememektedirler. Şunu tekrar belirtmek gerekir ki marka derecelendirmeleri sadece pazarlama başarılarından değil, bu başarıların elde edilmesini sağlayan teknoloji ile de ilgilidir. Örneğin Toyota, Honda, SONY, HP gibi firmaların marka değerlerini oluşturan en önemli unsur teknoloji de üretmeleridir. Asıl sorun üretim maliyeleri değil, katma değer üretememek ise nasıl bir çözüm yoluna gidilmelidir? Sanayicinin öncelikle katma değer sağlamaya yürekten inanması gerekir. Elbette katma değerli yenilikler için yeni ürün geliştirme, tasarım geliştirme, Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) yapıp teknoloji geliştirme faaliyetleri yapması gereklidir. Türkiye'de bu durumu sezmiş veya tespit etmiş olan birçok firma artık rekabetçiliğini sadece verimlilik üzerine değil, yenilikçilik faaliyetleri üzerinde çalışarak arttırmaktadır. Türkiye'de yapılan AR-GE ve yeni ürün geliştirme çalışmalarının verimsiz olduğu, AR-GE, yeni ürün geliştirme ve teknolojik inovasyon konusunda yöntemlerin bilinmediği ve uygulanmadığı, yapılan patent başvuruları ve teknolojik gelişimimizden ortaya çıkmaktadır.(Hasan Demirkıran) Sonuç olarak; Türkiye'deki sanayici elbette ki üretim maliyetlerini düşürücü tedbirler ne ise onu yapmak durumundadır. Ama dünyada artık özellikle global rekabet ortamında bu yeterli değildir. Firmaların global rekabet ortamında rekabet üstünlüğü elde etmesi için AR-GE ve yeni ürün geliştirme faaliyetleri yapmalıdır. Elbette ki sanayicinin kısıtlı zaman ve finansal durumundan dolayı bunların pazarda başarılı olacak şekilde olması, yani teknolojik inovasyona dönüşmüş olması gerekir. Bu açıdan ilk adımı atan sanayiciler çözüme mutlaka ulaşacaktır. Diğerleri düşen kar oranları ve kızgın rekabet içinde yok olmaya mahkum olacaklardır.



Teknoloji ve AR-GE yatırımlarımız artmadığı sürece, toplum olarak acımasız uluslararası rekabet arenasında sürekli olarak diğer(ler)inin kontrolünde ve istediği biçimde yaşamak ve hatta yaşayamamak tehlikesi ile karşı karşıya kalacağımız açık bir gerçektir. Bu büyük sorunu çözmek için sadece AR-GE yatırımlarını arttırmak yetmez. Özellikle ülkemizde oturmuş olan 'icat' yapan veya yapabilecek kişilere önyargı ile bakmak bir yana bu kişilere hoşgörülü, saygılı ve özenerek bakmalıyız. İcat geliştirmek olgusunun önü, çocuk yaşımızda kesilmiş, eğitimimizi icatçılığı özendirmeyen ve hatta engelleyen bir mevzuat ile tamamlamış bireyler olarak; tam da bu oturmuş anlayışın aksine, icatların ortasında yaşamaktayız. Hayatımız boyunca önümüze sürekli olarak 'gerçek meseleler' konulmuş ve hayal kurmamızın engellenmesi için müsait ortam oluşturulmuş kişiler olarak bizler; yani 'gerçeği görenler' mutlaka rüzgarın esme yönünü değiştirip yelkenimizi 'icat' ile doldurmalıyız.



Düşünmeye ve sorgulamaya çalışan insanlar olan bizlerin önüne her zaman 'gerçek meseleler' olarak; kaynak eksikliği, iç ve dış borçlar, doğu batı karmaşası, Avrupa ve A.B.D ile yaşadığımız sorunlar ve benzerleri çıkmıştır. Yani bizi her zaman oyalayabilecek 'suni gündem' oluşturulmuş ve toplum olarak her zaman hazıra alışmış ve olmuşu yemiş bir mantığı benimsememiz sağlanmıştır. Oysa ki tartışmalarımızda sürekli dinamik ve genç bir toplum olduğumuzun üstünü çizmekteyiz. Bu durum şu an için kesinlikle doğrudur. Ancak 'Neden birbirimizi öldürüyoruz ki biraz beklesek zaten kendiliğimizden öleceğiz' sözünden anlaşılacağı üzere gerekenleri yapmazsak gelip geçen günlerimizi ararız. Bilinmelidir ki sadece bilime daha fazla kaynak ayırmakla ve kısa vadeli yatırımlarla (doğalgaz depoları kurmak, suların akış yönlerini değiştirip büyük şehirlere taşımak vb.) günümüzü kurtarabiliriz. Yarınlarımızı 'icat yapmak ve AR-GE' olgumuzun gelişmesiyle daha bağımsız yaşayabiliriz. Bu bağlamda; 'sadece derse girmekle mühendis olunmaz' ilkesiyle çalışmalar yapan ve bunları özveri ile gerçekleştirip üniversite öğrencisi arkadaşlarına sunan YTÜ-IEEE öğrenci topluluğu gibi tüm üniversite öğrenci kulüplerini daha çok desteklememiz gerekmektedir. Yeri gelmişken aktarmakta fayda gördüğüm, YTÜ-IEEE öğrenci topluluğunun düzenlediği ve elektrikport'un desteklediği proje yarışmasını gönülden desteklemekle beraber, bu işin sonunda yeni 'icat'ların ve/veya 'icatçıların' çıkmasını temenni ederim. Gelecek yazımızda görüşmek üzere'



engin.aycicek@elektrikport.com




ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.