Nikola Tesla'yı Kendi Ağzından Dinleyin
Şu zaman da elektriği hayatımızdan almak, sanki yaşamımızın büyük çoğunluğunu hayatımızdan almak gibi bir şey. Telefonlar,bilgisayarlar,makineler ve daha bir çok şey elektriğin varlığıyla var. Birileri size Elektrik dese, aklınıza ilk kim gelir ? Tabiki Thomas Edison gelir. Peki birisi size radyo dese, aklınıza kim gelir ? Tabiki Guglielmo Marconi.
29.05.2013 tarihli yazı 41854 kez okunmuştur.
Nikola Tesla
Doğanın gücünü insanın ihtiyaçlarına göre kullanmayı amaçlayan bu adam modern bilimin başlı başına öncülerinden, idol olabilecek bir kişi. Alternatif akım sistemiyle Tesla, tüm Amerika'ya ve Dünya'ya elektrik iletimini olanaklı kılmıştır. Tüm radyo ve televizyon yayınlarında kullanılan kablosuz iletişimin patenti de Tesla'ya aittir. "Uzaktan Kontrol"den neon ve floresan ışıklandırmaya, X ışınlarından güdümlü füzeler ve stratejik Savunma Girişimi’ne dahi görülen bir çok icat ve patent.
Bir adam düşünün, yüzlerce patenti ve tek başına bir savunma sanayiye bedel olan...
Apaçık zekasıyla Tesla kinayeli bir söylemde bulunacak olursak; "Tesla" insanlığı aydınlatan toplumun parlak ampulüydü. Teknoloji konusunda bir hayalperestti. Muhteşem icatların hayalini kurup onları çalışır hale getirebiliyordu. Adına çalıştığı ve tartışmaya tutuştuğu adamlar, dönemin en güçlü isimleriydi. Thomas Edison: Tesla'nın fikirlerine katlanamıyordu. Guglielmo Marconi: Tesla'nın buluşlarından menfaatlenmişti. George Westinghouse: Tesla'nın patentleriyle Westinghouse Elektrik Şirketi'ni kurmuştu. Büyük finansör, J.Pierpont Morgan onu önce desteklemiş, sonra ise yüzüstü bırakmıştı.
Tesla, kariyerinin zirvesindeyken, Dünya'nın en ünlü isimlerinden biriydi. Buluşları, Amerika'nın güçlü bir sanayi ülkesi haline gelmesinde etkili oldu. Fikirleri, milyar dolarlık şirketleri ortaya çıkardı. Fakat Tesla, işini bilen bir adam değildi. Her zaman, bir sonraki büyük buluşunu gerçekleştirmek istemiş ve ticari menfaatlerini gözetememişti. Sonunda, diğerleri onun buluşlarıyla servet yaparken O, beş parasız ve yapayalnız kalmıştı. Kendi sözleri olan “Paranın başkaları için taşıdığı anlam, benim için bir şey ifade etmiyor. İnsanların hayatını bir nebze olsun kolaylaştırabileyim diye tüm paramı buluşlarıma yatırdım.” olayı çok net açıklıyor. O hayalperest bir dehaydı. Onun gibilerini fazla bulamazsınız. Bu adam hayalleri için hayatını bile vermeye razıydı. Tesla'nın zekasının gücü neredeyse tamamen, hayalini kurduğu şeyleri gözünün önünde canlandırabilmesini sağlayan görsel algısındaydı.
Tesla'yı Bir de Kendi Ağzından Dinleyelim
Enerjiyi, sonsuza dek tükenmeyen kaynaklardan sağlamanın yollarını geliştirmeliyiz arkadaşlar. Şimdi sizlere adım adım, hayallerime en sonunda nasıl eriştiğimi göstermek istiyorum.
1856 Temmuzunun 9'unu 10'una bağlayan gece tuhaf bir rastlantı ile beraber doğduğum ev. Şiddetli bir elektrik fırtınası, o gece öfke ile kopuyormuş. Ben Nikola Tesla, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun doğu hududunda (Hırvatistan), Sırp bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişim. Babam Milutin, kendisi Ortodoks bir rahiptir ve kendisi gibi benim de bir rahip olmamı umuyor. Evet benim bulunduğum yerde, çocukların önünde yalnızca iki seçenek bulunur; biri orduya katılmak diğeri de rahip olmaktır. Ama ben ikisine de ilgi duymuyorum ki bu durum babama oldukça fazla sıkıntı veriyor. Babam çok bilgili bir insan. Bana öğrettikleri, bir başkasının düşüncelerini tahmin etmekten ve uzun ayet pasajlarını okumaktan ibaretti. Annem, ülkenin en köklü Sırp ailelerinin birinden geliyordu. Kendisi, her türlü araç ve aletin icadını ve üretimini yapıyor ve iplikten mükemmel desenler dokuyordu. Parmakları, göz açıp kapayıncaya değin üç düğüm atabilecek kadar çevikti. Çocukluğumda, cisimlerin gözüme gelen görüntülerine sıklıkla eşlik eden şiddetli ışık patlamalarıyla ilgili tuhaf bir dertten muzdariptim. Gördüğüm şeyin dokunulabilir olup olmadığını ayırt edemiyordum. Örnek verecek olursam, Niagara'nın bir tasviri ile büyülenmiştim ve hayalimde, şelâlenin döndürdüğü büyük bir çark canlandırmıştım. Amcama, bir gün Amerika'ya gideceğimi ve bu planı gerçekleştireceğimi söylemiştim.
17 yaşında, ruhban okulu için hazırlanmakta iken koleraya yakalanışım ve ölümle burun buruna gelişim hayatımı sonsuza dek değiştirdi. Sonuncusunu yaşadığımı düşündüğüm demlerimin birinde, babam odaya dalmıştı. Ona, "Belki" dedim, "mühendislik okumama izin verirseniz iyileşebilirim." Vakur bir şekilde, "Dünyanın en iyi teknik enstitüsüne gideceksin" dedi. Hiç kimsenin beklemediği bir şekilde, tıpkı bir Lazarus misali hayata dönmüştüm.
1877 senesinde, 21 yaşımdayken yüksek okul öğrenimime başlamak üzere Avusturya'nın Graz kentine gittim. Burada, aklım hemen elektrik ilmine takılmıştı. Bu muhteşem kuvvet hakkında daha çok şey bilmek istiyordum. Her bir kıvılcım, beynimde binlerce kez yankılanıyordu.
1831 yılında, İngiltere'de Michael Faraday, elektrik üretimini mümkün kılacak olan elektromanyetik indüksiyon prensibini keşfetmişti. Faraday'a göre, bir elektrik devreniz varsa ve devre değişen bir manyetik alanın etkisi altında ise bu alan tellerde bir miktar akım indükleyecektir. Yani bu buluş, indüklemenin, oluşturmanın, salınımlandırmanın yahut da AC elektrik akımlarının keşfiydi. Benim, elektrik sistemimizin inşasında kullandığım prensip de buydu. İlk elektrik motorları, doğru akım ile çalışıyordu fakat makinada dönel bir etki oluşturabilmek için gereken elemanlar kıvılcımlara yol açıyordu. Profesörüme, jeneratör ve motor tasarımlarının alternatif akım kullanılarak oldukça geliştirilebileceğini belirttim. Söyledikleriyle beni, sınıf arkadaşlarımın önünde fazlasıyla utanç duruma düşürdü. O an dedi ki "Bay Tesla bunu asla başaramayacak. Bahsettiği şey bir devirdaim şeması.”
Bu esnada Amerika'da, Thomas Alva Edison vakum tüpleriyle deneyler yapmaya başlamış. 1878 yılında, ilk ticari amaçlı akkor ampülü üretmişti.
1880 yılında, telgraf merkezinde iş bulduğum Budapeşte şehrine taşındım. Burada da, aklımdan AC motor fikri hiç çıkmaz olmuştu. Odamda, bana üç oda ötedeki bir saatin tik tak seslerini işitebiliyordum. Birkaç kilometre öteden geçen at arabası adeta tüm bedenimi sarsıyordu. Uzakta bir lokomotifin çıkardığı ıslık sesi kulaklarımda o denli güçlü çınlıyordu ki acısı dayanılır gibi değildi. Bu nöbetlerden kurtulmak için, şehir parkında uzun yürüyüşler yaptım. Akşama doğru bir gün; ki bu hiç unutmadığım bir andır. Güneş neredeyse batıyordu ve bana Goethe'nin eserinden muhteşem bir parça anımsatmıştı:
Çekiliyor kızılı güneşin..
Geldi meşakkatli günün nihayeti..
Yok götürecek bir kanat beni...
Bu ilham veren kelimeleri telaffuz ettikçe, bir fikir şimşek gibi aklıma çakıvermişti. Dizlerimin üzerine çöktüm ve yere bir diyagram çizdim. Evet, dönel bir enerji alanının farkına varmıştım. Birden, motorun sarımlarına, bir taşıt motorunun pistonlarında olduğu gibi farklı aşamalarda ya da fazlarda güç sağlarsa, bu dönel alanı yeniden yaratabileceğini fark ettim. Manyetik itme ve çekme kuvvetleri sonucu oluşan net kuvvet, tekerleğin elektrikteki eşdeğeri olan rotoru belirli bir yörünge üzerinde tam anlamıyla döndürecekti ve tüm bunlar alternatif akım ile başarılmıştı. Gördünüz mü, bir devirdaim şeması değilmiş...
Yeni topraklar görmek, Amerika'yı görmek ve meşhur Thomas Edison ile tanışabilmek en büyük tutkum ve gerçekleşmesini en çok istediğim dileğimdi. Bu uğurda koyulduğum yolculukta paramı ve biletlerimi kaybettikten, bir dizi talihsizlikten ve hayatımı dahi kaybetme tehlikesi geçirdiğim bir isyandan sonra cebimdeki 4 cent ile birlikte, nihayet bu kutsal topraklara ayak bastım. 6 Haziran 1884'te New York'a ulaştım. Daha 28 yaşında bir göçmendim. Yabancısı olduğum bu yeni topraklarda başarılı olabilmenin hayalleri ile doluydum. Cebimde, Edison'un Avrupa'daki iş arkadaşlarından biri olan Charles Batchelor'un referans mektubunu taşıyordum.
Yeni topraklar görmek, Amerika'yı görmek ve meşhur Thomas Edison ile tanışabilmek en büyük tutkum ve gerçekleşmesini en çok istediğim dileğimdi. Bu uğurda koyulduğum yolculukta paramı ve biletlerimi kaybettikten, bir dizi talihsizlikten ve hayatımı dahi kaybetme tehlikesi geçirdiğim bir isyandan sonra cebimdeki 4 cent ile birlikte, nihayet bu kutsal topraklara ayak bastım. 6 Haziran 1884'te New York'a ulaştım. Daha 28 yaşında bir göçmendim. Yabancısı olduğum bu yeni topraklarda başarılı olabilmenin hayalleri ile doluydum. Cebimde, Edison'un Avrupa'daki iş arkadaşlarından biri olan Charles Batchelor'un referans mektubunu taşıyordum.
"Sevgili Edison, iki büyük deha tanıyorum. Bunlardan biri sensin. Diğeri de bu genç adam."
Ne yazık ki ben, Almanya'da ve aynı şekilde Fransa'da da, alternatif akım motorunun üretimini sağlayamadım ve bu sebeple Amerika'ya geldim. Dünya'da, bana bu konuda yardım edebilecek tek bir kişi olduğunu ve o kişinin de, Thomas Edison'dan başkası olmadığını düşünüyordum. New York şehrinin 1870'lerin sonundan bu yana elektriği mevcuttu.
1882 yılında Edison, Financial District, Manhattan yakınlarında kendisinin ilk DC elektrik santralini kurdu. Bunu, Wall Street'in büyük finansörü J. Pierpont Morgan'ın yardımları ile gerçekleştirebilmişti. Fakat kurulan sistem, mükemmelden çok uzaktı. O dönemde elektrik çok yeni bir bulguydu ve çoğu insan elektriğin ne olup ne olmadığını bilmiyor ve ondan korkuyordu. Yangınlar çıkıyordu, sokaklarda ayaklarından elektrik şoku alan atlar kaçışıyordu. Anlayacağınız, Edison için çok eğlenceli bir dönemdi. Edison ile görüşebilmek en büyük heyecanlarımdan biriydi. Bu büyük insan, mucitliğini yaptığı ampül ile dünyada çığır açmıştı ve ben de ona, alternatif akım ile çalışan motorumu göstermek için sabırsızlanıyordum.
Edison tüm işini, doğru akım sistemi üzerine kurmuştu. Alternatif akım ile ilgili söylenecek en ufak söz, onu sinirlendirmeye yetiyordu. Doğru Akım'da sorun, voltajı değiştiremiyor olmanızdır. Ne üretirseniz, onu alıyorsunuz ve eğer bir uçta gücü, çok yüksek bir gerilim ile üretirseniz diğer uçtaki lambaları patlatırsınız. Şayet gücü, lambalar için gereken seviyede üretirseniz ve bunu uzun mesafeler üzerinden aktarmak isterseniz kolunuz kadar kalın, bakır tellere ihtiyacınız olacaktır. Edison'cular da: "Madem öyle, her birkaç kilometrede bir, bir elektrik santralimiz olsun" diyordu. DC, ışıklandırma ve motorlara güç sağlama açısından yeterliydi. Ancak uzun mesafelerde, verimli bir şekilde iletilemiyordu. Gerilimi yükselterek ve alçaltarak AC, bu mesafe sorununu çözebilirdi. Fakat çalışan bir AC motor, o güne kadar hiç olmamıştı. Farklı mizaçlarına rağmen, Edison, DC jeneratörlerinin performansını artırması için beni işe almıştı. İşimde başarılı olursam bana $50,000 verileceğini söylüyordu. Teklif o kadar iyiydi ki gerçek gibi duruyordu. DC dinamoların ve motorların tasarımını üstlediğim Edison Machine Works'te işe başladım. Çalışma saatlerim sabah 10:30'dan ertesi günün sabahının 5'ine kadardı. Görevimi tamamladığımda, ödememi almak için Edison'un yanına gitmiştim ve bana gülmüştü. Bu durum, Edison'u çok eğlendirmişti. Pişkin pişkin bana söyledikleri şu tuhaf sözlerdi :
Edison tüm işini, doğru akım sistemi üzerine kurmuştu. Alternatif akım ile ilgili söylenecek en ufak söz, onu sinirlendirmeye yetiyordu. Doğru Akım'da sorun, voltajı değiştiremiyor olmanızdır. Ne üretirseniz, onu alıyorsunuz ve eğer bir uçta gücü, çok yüksek bir gerilim ile üretirseniz diğer uçtaki lambaları patlatırsınız. Şayet gücü, lambalar için gereken seviyede üretirseniz ve bunu uzun mesafeler üzerinden aktarmak isterseniz kolunuz kadar kalın, bakır tellere ihtiyacınız olacaktır. Edison'cular da: "Madem öyle, her birkaç kilometrede bir, bir elektrik santralimiz olsun" diyordu. DC, ışıklandırma ve motorlara güç sağlama açısından yeterliydi. Ancak uzun mesafelerde, verimli bir şekilde iletilemiyordu. Gerilimi yükselterek ve alçaltarak AC, bu mesafe sorununu çözebilirdi. Fakat çalışan bir AC motor, o güne kadar hiç olmamıştı. Farklı mizaçlarına rağmen, Edison, DC jeneratörlerinin performansını artırması için beni işe almıştı. İşimde başarılı olursam bana $50,000 verileceğini söylüyordu. Teklif o kadar iyiydi ki gerçek gibi duruyordu. DC dinamoların ve motorların tasarımını üstlediğim Edison Machine Works'te işe başladım. Çalışma saatlerim sabah 10:30'dan ertesi günün sabahının 5'ine kadardı. Görevimi tamamladığımda, ödememi almak için Edison'un yanına gitmiştim ve bana gülmüştü. Bu durum, Edison'u çok eğlendirmişti. Pişkin pişkin bana söyledikleri şu tuhaf sözlerdi :
“Biz Amerikalıların mizah anlayışını pek bilmiyorsunuz sanırım, Bay Tesla".
► İlginizi Çekebilir : Nikola Tesla Müzesi
Yeterince usanmıştım artık. Şapkamı aldım ve orayı terk ettim. Ağır şartlar altında çalıştığım ve acılar içerisinde geçirdiğim 1 yıl boyunca, Edison'un yer altı kabloları için kazılar yaptım. Fakat o, AC motorunu geliştirmekte hâlâ kararlıydım. Bir grup yatırımcının yardımları ile Liberty Sokağı'nda, Edison'un bürosundan yalnızca birkaç blok ötede bir laboratuvar açtım. Burada, yedi yıl önce hayalini kurduğum motorun ilk örneğini oluşturmaya başladım. AC güç üretim ve iletim sisteminin tüm bileşenlerini geliştirdim.
Mayıs 1888'de , tamamladığım motoru artık Dünya'ya tanıtmaya hazırım….
► İlginizi Çekebilir : Nikola Tesla' nın Enkandesan Lamba Patenti
YORUMLAR
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.
- Dünyanın En Görkemli 10 Güneş Tarlası
- Dünyanın En Büyük 10 Makinesi
- 2020’nin En İyi 10 Kişisel Robotu
- Programlamaya Erken Yaşta Başlayan 7 Ünlü Bilgisayar Programcısı
- Üretimin Geleceğinde Etkili Olacak 10 Beceri
- Olağan Üstü Tasarıma Sahip 5 Köprü
- Dünyanın En İyi Bilim ve Teknoloji Müzeleri
- En İyi 5 Tıbbi Robot
- Dünyanın En Zengin 10 Mühendisi
- Üretim için 6 Fabrikasyon İşlemi
- DrivePro Yaşam Döngüsü Hizmetleri
- Batarya Testinin Temelleri
- Enerji Yönetiminde Ölçümün Rolü: Verimliliğe Giden Yol
- HVAC Sistemlerinde Kullanılan EC Fan, Sürücü ve EC+ Fan Teknolojisi
- Su İşleme, Dağıtım ve Atık Su Yönetim Tesislerinde Sürücü Kullanımı
- Röle ve Trafo Merkezi Testlerinin Temelleri | Webinar
- Chint Elektrik Temel DIN Ray Ürünleri Tanıtımı
- Sigma Termik Manyetik Şalterler ile Elektrik Devrelerinde Koruma
- Elektrik Panoları ve Üretim Teknikleri
- Teknik Servis | Megger Türkiye
ANKET