Öncelikle lazer kelimesinin nereden geldiğine bakacak olursak, lazer kelimesi ‘Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation’’ kelimelerinin ilk harflerinden oluşur. Türkçe anlamı olarak ‘Radyasyonun uyarılmış emisyonu ile ışığın güçlendirilmesi’ anlamına gelmektedir.

                         

Lazer ışını, aktive olmuş doğal gazların, elementlerin, moleküllerin ve çeşitli kristallerin etkileşimi ile yüksek yoğunlukta, paralel hareket eden, aynı dalga boyundaki elektromanyetik radyasyondan oluşan ışıktır.  1960 yılında ABD’li Theodore Harold Mainman tarafından keşfedilen lazer ışınları sayesinde hayatımız kolaylaşmıştır diyebiliriz. Barkot okuyucular, lazer yazıcılar, müzelerdeki güvenlik sistemlerinde CD çalarlarda kısacası hayatımızın neredeyse her yerde karşımıza çıkan lazer ışınlarını dilerseniz biraz daha inceleyelim.

 

Lazer ışınının en büyük özelliği dağılmaz olması ve yön verilebilmesidir. Bu özelliğinden faydalanılarak mesafe ölçme ve fiber optik teknolojisi geliştirilmiştir. Uzayda mesafe ölçümünde artık lazer ışınları kullanılmaktadır.1962 yılında ay’a yerleştirilen lazer sayesinde ay ile dünya arasındaki mesafe hesaplanabilmiştir. Günümüzde sağlık alanında da birçok gelişme kaydeden lazer ışınları sayesinde artık bazı ameliyatlar el değmeden bile yapılabiliyor. Askeri alanda da kendini gösteren lazer ışını savunma sanayisi ve hedefe kilitlenen füzelerde de kullanılmaktadır.
 

 

                         
 

“Lazer Işınının Normal Işıktan Farkı Nedir? “ diye düşünüyor olabilirsiniz. Lazer ışınını oluşturan dalgalar tamamen birbirlerine paralel ilerlerler. Yani bir el feneri ve bir "laserpointer" (lazer feneri) ile bir duvar aydınlatılıp sonra yavaş yavaş arkaya doğru gidildiğinde lazer ışınının normal ışıktan farkı kolayca seçilebilir. El fenerinin duvarda bıraktığı ışık lekesi duvardan uzaklaştıkça büyür lazerin aydınlattığı nokta ise hep aynı büyüklükte kalır. Sonuç olarak normal ışık dağılır, lazer ışını dağılmaz.