NÜKLEER “ALTERNATİF” Mİ ? |
Nükleer' e Evet Mi ?
Dünyanın gündemindeki enerji konusu her geçen gün önemini arttırıyor. Fosil yakıtların sınırlı sayıda olması ve küresel ısınma gibi problemlere çare olarak alternatif ve çevreci enerji kaynakları araştırılıyor. Peki bunların arasında nükleer enerjinin konumu ne ?
Nükleer enerji tartışmaları günümüzde oldukça önem kazanmış durumdadır. Türkiye'de Mersin Akkuyu'ya yapılması planlanan nükleer santralin mevcut tartışmaları alevlendirmesi ile birlikte, üniversitelerden meslek odalarına, çevre örgütlerinden, resmi kurumlara kadar pek çok kişi ve kurum nükleer enerjinin ne kadar yararlı veya zararlı olduğu konusunda görüşlerini açıklamaktadır. Yazı dizimizin bu bölümünde nükleer enerjinin neden zararlı olarak görüldüğünü, çevreye olan etkilerine karşı nasıl önlemler alındığını, diğer enerji türlerine göre avantaj ve dezavantajlarını inceleyeceğiz.
Radyoaktivite Hakkında Ön Açıklamalar
Adil Buyan: Batı, nükleer santral kazanlarını ve buhar üretici kazanlarını bir koruma kabuğu içine koyarak yapmıştır. Bu kabuk beton ve çelik karışımı olup 150 cm kalınlığındadır. Nükleer santrallerde oluşabilecek en büyük risk, kazan erime riskidir ve yakıtın açığa çıkma olasılığıdır. Bu kabuk bunu tam olarak önler ve kaza halinde içinde muhafaza eder. Çernobil gibi diğer Rus santrallerinde bu koruma kabuğu yoktu. Tamamen kendilerine olan güvenleridir. Yoksa Rus yapımı santrallerin teknolojik bir eksikliği asla yoktur. Batıda Çernobil benzeri kaza 1979'da ABD Three Miles Island'da yaşandı. Kimse bilmez. Niçin? Çünkü koruma kabuğu tüm radyoaktif kirliliği önlemiştir. Çernobil'de de aynı tip kaza olmuş ancak koruma kabuğu olmaması nedeni ile radyoaktif kirlilik 100 km'lik bir alana yayılmıştır. Türkiye batı kıstaslarına bağlı olarak nükleer santrallerini koruma kabuğu olmadan yapamayacaktır. Bu da en büyük güvencedir. Ana risk ise Karadeniz çevresinde ve Ermenistan'da bulunan korumasız santrallerdir. 23 adetlik bu tip santral sayısı şimdilerde 16 civarlarına inmiştir. Ruslar da artık bu koruma kabuğu kıstasına uymaktadır.
Nükleer Enerji Pahalı Bir Enerji midir?
Bir nükleer reaktör tarafından bir yılda tüketilen uranyum birkaç tondur, karşılaştırmalı olarak petrolle çalışan bir enerji santralinin bir yıllık ihtiyacı milyonlarca ton kadardır. Kömürden örnek verirsek, 1 kg uranyum 1300 ton kömüre eşdeğer enerji üretir. Üstelik uranyum madeni filizi, dünya üzerinde birkaç ayrıcalıklı alanda yoğunlaşmış olan petrol yataklarından çok daha düzgün olarak dağılmıştır.
Hammaddelerden ziyade nükleer santralin kurulması, daha sonra tesisten çıkarılması ile ilgili oldukça yüksek rakamlar verilir. Bu konu hakkında sözü Sn. Adil Buyan'a bırakalım:
Nükleer enerjinin birim fiyatları ne boyuttadır? Gerçekten en pahalı elektrik, nükleer enerjiden mi elde edilir?
En pahalı elektrik nükleerden elde edilir diyenlere ABD'nin son 2008 kriz yıllındaki üretim (amortisman hariç) maliyetlerini vereyim. Nükleer: 2,2 cent kw/s, Kömür: 3,2 cent kw/s, Doğalgaz 8,4, Petrol, 17,5 kw/s'dir. Tablolarda bulunmayan Hidrolik enerji için de genelde 0.75-1 cent/kws değeri verilir. Bunlar birim enerji maliyetleri. Santral ve yakıt miktarlarına değinecek olursak; referans değer 1000MW'tır. Rus santrallerinin 1,5-1,8 milyar dolar anahtar teslim fiyatı vardır. ABD, Fransa ve diğer ülke fiyatları ise 2,2-3,8 milyar dolar arasıdır. Bunlar peşin fiyatlar olup vade durumlarında elbette ciddi maliyet artışları olacaktır. TV programlarında karşıt kişilerden 5-10-15 milyar dolar gibi sayısal değerleri çok işitmişimdir.
Nükleer yakıtlar söylendiği gibi çok mu pahalı?
Hayır. Maalesef bu efsanedir, çünkü en ucuzu nükleer yakıttır. 1000MW'lık bir nükleer santrale genelde 80-100 ton yakıt yüklenir ve 3,5 yıl kullanım süresi olur. Bunun piyasa karşılığı 140-170 Milyon $ arasıdır. Okuyucuların kolay anlaması için bir kıyas vereceğim. Güney Kore Teknoloji Bakanı İstanbul'da açıkladı: '8,2 milyar dolar doğalgaz harcayarak elde ettiğimiz elektriğin aynısını sadece 400 Milyon $ uranyum yakıtı harcayarak elde ediyoruz.' Yani 21 kat nükleer yakıt daha ucuz. Yoksa Fransa neden %80 elektriği nükleerden elde ediyor. AB ortalamasının da %32 olduğunu unutmayalım. Buna ait hesaplama tablosu NükTe web sitemizde mevcuttur.
Ve Çernobil Nükleer Kazası
Çernobil nükleer kazası, 26 Nisan 1986'da saat 01:23'te meydana geldi. Kazadan 36 saat sonra, santral yakınındaki Pripyat şehri tahliye edildi. Fakat Sovyet yetkililer komşu bölgelere ve diğer ülkelere hiçbir bilgi vermedi. Kazadan iki gün sonra İsveç nükleer enerji santrallerinden bazıları, atmosferik radyoaktivitede anormal bir artış tespit etti ve alarm verdi. O zaman Sovyet yetkilileri Çernobil'de bir olay olduğunu kabul ettiler.
Çernobil santrali kaza sonrası reaktör beton zırh ile kaplandı
Dışarı yayılan radyasyonun oluşturduğu radyoaktif bulut, yağmurla radyoaktif elementleri yere bıraktığında Ukrayna'da yoğun radyoaktif lekeler oluştu. Yeterince erken haber verilmeyen ve tahliye edilmeyen sivil halk bu buluttan, değişen miktarlarda etkilendi. Halbuki insanlara normal iyot tabletleri dağıtılsaydı radyoaktif iyotun tiroit bezlerinde birikmesi önlenebilirdi. Tiroidi radyoaktif olmayan iyotla doyurup, radyo-iyonun etkisi bloke edebilirdi. Kazadan beş gün sonra ABD, insanlara dağıtılmak üzere iyot tabletleri göndermeyi teklif etti, fakat Sovyet yetkilileri bu teklifi reddetti. Halk bilinçlendirilmediğinden dolayı neyin gerekli olduğunu bilmiyordu, radyoaktif bulut geçinceye kadar bina içlerinde durmak gibi basit bir hareket bile kontaminasyonun (yabancı madde etkisiyle kirlenme veya saflığını kaybetme) çoğu önlenebilirdi.
Ardından çeşitli çıkar ilişkileri doğrultusunda Çernobil'in etkisi abartılarak anlatılmaya başlandı. Ve nükleer karşıtlarının dillerinden düşürmediği bir koz haline geldi. İnsanlarda çeşitli sebeplerle görülen hastalıkların sebepleri olarak Çernobil gösterildi.
Çernobil bölgesindeki çocuklarda görüldüğü söylenen tiroit kanseri 1982 yılından beri artarak ilerlemekteydi. Yani kazadan 4 yıl önce'
Gerçekte Çernobil'in doğrudan ya da dolaylı kurbanlarının sayısı tütün, alkol ve kötü beslenmenin kurbanları ile karşılaştırıldığında hemen hemen ihmal edilecek kadar azdır. Bunlar her gün ölümlere sebep olduğu halde dikkat edilmeyen ölümcül faktörlerdir.
Çernobil kurbanlarının sayısı Mayıs 2000 tarihli UNSCEAR raporunda teyit edildiği gibi muhtemelen 40, belki 50'dir. Bazı acil durum personelinin aldığı doz hakkında bir takım şüpheler vardır, bunlar da ilave lösemi vakası olarak görülebilir (toplam kanser sayısına göre çok küçük bir oran olduğu için bunun istatistiklerde teyit edilmesi ok zordur). Fakat kesinlikle sayı, bazı gazetecilerin ve nükleer karşıtı kuruluşların sık sık iddia ettiği gibi milyonlar değildir.
Yine Mayıs 2000'de UNSCEAR'ın 'Çernobil Kazasının Sağlık Etkileri' hakkındaki son raporunda belirtilenlere göre, en büyük etki çocukluk çağı tiroit kanserindeki artıştır. Fakat çocuklar, yetişkinler hatta kurtarma personelinde bile lösemi artışı görülmemiştir. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Ukrayna Hükümeti tarafından desteklenen yüzlerce bilim adamı tarafından hazırlanan rapora göre: ''Belki de Çernobil'in gerçek trajedisinin, şimdiye kadar gözlemlenebilen en büyük sağlık etkisi kendilerine risk altında oldukları söylenen milyonlarca kişinin akıl sağlığı üzerinde olmuştur. Bu insanların çoğu, deniz seviyesinden yüksekliği nedeniyle kozmik ışınlara daha fazla maruz kalınması sebebiyle doğal radyasyon dozunu arttırdığı Denver gibi bir yerde tatil yapmakla alabileceklerinden daha fazla radyasyon dozları almamıştır, fakat hayatlarını hastalık ve yetersizlik belirtileri içinde tüketmişlerdir. Bu beklenti ilaç bağımlılığı ve uzun süreli takıntılar gibi istenmeyen davranışlara dönüşmüştür.'
Unutulmamalıdır ki Ukrayna, Çernobil sonrası hasarı olduğundan fazla göstererek ciddi bir yardım almıştır. Bu santralin kapatılmasına karşılık batıdan 3 Milyar $ gibi bir yardım aldığı biliniyor. Bununla birlikte etkisinin en az hissedildiği yerlerden biri olan Türkiye'de o sene radyasyonlu çay propagandaları sayesinde, uluslararası rakip şirketlerin çay satışlarında ciddi artışlar olmuştur. Ne gariptir; çaya uğrayan radyasyon, yine aynı yörede yetişen tütüne ve fındığa uğramamıştır. Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri araştırmasına göre: ''Türk toplumunun Çernobil kazası sebebiyle maruz kaldığı etkinin, yaşadığı bölge dolayısıyla maruz kaldığı doğal radyasyon etkisine kıyasla önemsiz olduğu yapılan ölçümlerle de ortaya konmuştur. Nitekim bu ölçümlerde Trakya ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde o tarihlerde yaşayan insanlarımızın aldığı radyasyon dozunun yaklaşık bir akciğer grafisinde alınan doza yakın olan 59 milirem, diğer yörelerde yaşayan insanlarımızda ölçülen radyasyon dozunun ise 50 milirem olduğu tespit edilmiştir.'
Yine aynı raporda ''denetim programı gereği, bilimsel olarak sağlığa zararlı olmadığı konusunda hem fikir olunduğu halde, sırf spekülatif yorumlara yol açmasın diye, büyük bir ekonomik kayıp da göze alınarak, 58.000 ton çay imha edilmiştir. Gene Doğu Karadeniz Bölgesinin diğer iki önemli ürünü olan fındık ve tütün ise hiçbir sorunla karşılaşılmadan, her türlü denetimden geçirilerek, başta AB ve ABD olmak üzere, ithalatta değişik limitler uygulayan ülkelere, aktivitelerine göre tasnif edilerek ihraç edilmiştir, halen de ihraç edilmektedir.' denilmektedir.
'Çernobil, 'Radyofobi'nin başlama tarihidir.'
Sayın Buyan, Çernobil nedenli ölümler ve kanser iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biliyorsunuz Çernobil, 'Radyofobi'nin başlama tarihidir. Karşıtlar tarafından hemen kullanılmıştır. Bu kullanımdaki en önemli sayı ölümlerdir. Ülkemizde bazı mühendis ve prof. Takılı yazarların yazısında ölümler 10 binden başlayıp milyonları aşmıştır. 'Peki mezarları nerede?' sorusuna cevap alamazsınız. Ülkemizdeki sözde bir uzmanın son yazısında ise Çernobil nedeni ile ölü sayısı 3.1 milyon olarak verilmiştir. 'Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur...' der Sakallı Celal. Gerçek ölü sayının 59 kişi olarak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) tarafından ilan edildiğini bilmemizde yarar var. Evet, 50 km çapta tüm insanlar tahliye edildi ve henüz geri dönemediler. Ciddi maddi ve sosyolojik kayıplar oldu. Ancak raporlarda en can alıcı olan konunun psikolojik boyutudur. Bu boyutta abartmanın sebebini yorumlamam olası değil. Bu konuda web sitemiz makaleler menüsünde güzel yazılar mevcuttur. Ülkemizde ise en fazla yağışın olduğu doğu Karadeniz yerleşkelerinde yaşayan bir kişinin ömür boyu alacağı doz bir akciğer tomografisinin yarısı düzeyindedir. Gel de çık işin içinden. TAEK Çernobil serisi 7.cilt sayfa 52. sayfa ilk paragrafta bu bilgileri okumanız mümkündür. Konuyu abartanlara Abraham Lincoln'ün tarihi sözünü hatırlatırım: 'Dünyanın yarısını her zaman ve dünyanın hepsini bir zaman aldatmak mümkündür; fakat bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.'
Nükleer Atık Sorunu ile Nasıl Başedilir?
Nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılan Uranyum-235' in %3 oranında zenginleştirilmesi gerekir. Bu yakıtlar birkaç metre uzunluğunda yaklaşık 1 cm çapında çubuklardır. Üç veya beş yıllık işletmenin ardından bu yakıtlar tükenir ve yakıt çubuklarının değiştirilmesi gerekir. Reaktörden çıkarılan bu atık tekrar %97 oranında geri kazandırılabilir yahut atık olarak depolanabilir. Bu geri kazandırma işlemi Japonya, Belçika ve Fransa örneklerinde görülebilir.
Reaktörden çıkarılan yakıtlar bir yıl süreyle özel olarak hazırlanmış havuzlarda bekletilir. Bu işleme 'soğutma' adı verilir. Soğutma işlemi sırasında radyoaktif fisyon ürünleri parçalanarak, yakıt çubuklarının nakline imkan verecek seviyeye gelir. Daha sonra belirlenen yerlerde bu yakıtlar depolanır. Ve uranyum çubuklarının sağladığı enerji göz önünde bulundurulursa kapladıkları hacim, kömür ve doğalgaza göre oldukça azdır.
Nükleer atıkların silah yapımında kullanılabilmeleri iddiaları ise asılsızdır. Çünkü bu yakıt döngüsünden elde edilen plütonyum silah yapımı seviyesinde değildir. Nükleer silahlarda kullanılacak plütonyumun işlenmesi, nükleer santral reaktörlerinde olduğundan çok daha ucuza mal olacağından; nükleer silah kullanmak için nükleer santral kurulması mantıksızdır.
Enerji artık büyük bir sorun, hayatımızın olmazsa olmazı. Çok güvendiğimiz ve bizi hep dışarı bağımlı bırakan termik santrallerin hammaddeleri tükenmek üzere ve sadece yenilenebilir kaynaklar, mevcut teknolojiyle yeterli verimi sağlayamıyorlar. Çok yakında enerji konusunda ciddi sıkıntılar yaşayacağız ve yeni yatırımlara bir an evvel başlanması gerekiyor. Nükleer santrallerin tehlikesinin olduğunun herkes farkında fakat güvenlik önlemleriyle birlikte bu tehlikelerin minimuma indirileceği hatta sıfırlanacağının garantisi uzmanları tarafından veriliyor. Atomun parçalanabilmesi çok ciddi ve önemli bir buluş. Bilimin iyiye veya kötüye yol açması tamamen kullanan kişiye bağlı. Bu yüzden akıllara sık sık, nükleer santralden çıkan artıkların, nükleer silah olarak kullanılma şüphesi geliyor.
NÜKLEER ENERJİ NEDİR ?
NÜKLEER ENERJİYE HAYIR MI ?
Pervin DEMİRCİ / ELEKTRİKPORT
- Dünyanın En Görkemli 10 Güneş Tarlası
- Dünyanın En Büyük 10 Makinesi
- 2020’nin En İyi 10 Kişisel Robotu
- Programlamaya Erken Yaşta Başlayan 7 Ünlü Bilgisayar Programcısı
- Üretimin Geleceğinde Etkili Olacak 10 Beceri
- Olağan Üstü Tasarıma Sahip 5 Köprü
- Dünyanın En İyi Bilim ve Teknoloji Müzeleri
- En İyi 5 Tıbbi Robot
- Dünyanın En Zengin 10 Mühendisi
- Üretim için 6 Fabrikasyon İşlemi
- Webinar I Büyüyen Veri, Artan Güç: Sürdürülebilir Çözümler
- Kompanzasyon Sistemleri ve Güç Kalitesi | Webinar | Chint Türkiye
- Nasıl Dönüşür I Elektrik 4.0
- Nasıl Dönüşür I Fosil Yakıt
- Nasıl Dönüşür I Kompost
- Sigma DIN Rayı Çözümleri: Ürün Portföyü, Teknik Özellikler ve Kullanım Alanları
- Denizcilik Endüstri Uygulamaları ve Servis Bakım Süreçleri
- DrivePro Yaşam Döngüsü Hizmetleri
- Batarya Testinin Temelleri
- Enerji Yönetiminde Ölçümün Rolü: Verimliliğe Giden Yol