Steve Jobs' ın Liderlik Sırları - 2. Bölüm
Steve Jobs ‘ ın şirketini yani Apple’ ı bilmeyen yoktur herhalde. Fakat bu şirketi 1976’ da arkadaşlarıyla birlikte evinin garajında kurduğunu, 1985 yılında Apple’ dan kavulduğunu, 1997’ de iflasın eşiğine gelen şirketin kurtarmak için Apple’ a geri döndüğünü ve hayatını kaybetmeden önce yani Ekim 2011’ de dünyanın en değerli şirketi haline getirdiğinden de haberdar mıyız ? Elektronik alanındaki bu başarısı onun adını Amerika’ nın muhteşem inovasyoncularından olan Thomas Edison, Henry Ford gibi isimlerin yanına yazdırmayı başardı.
21.01.2013 tarihli yazı 19481 kez okunmuştur.
‘’ Dünyayı ancak onu değiştirebileceğini zannedecek kadar çılgın olanlar değiştirir.’’
Steve Jobs' ı herkesten farklı kılan liderlik özelliklerini Jobs' ın son iki yılında yanından ayrılmayarak kendi ağzından biyografisini oluşuturan Walter Isaacson' un notlarından incelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz...
Yazının daha önce yayınlanmış birinci bölümünü okumak için lütfen tıklayınız....
Steve Jobs’ ın Apple daki bu başarısı neye bağlıydı, dünyadaki onca girişimciden farkı neydi ? Bu soruların cevabı için Steve Jobs’ ın son iki yılında yanından ayrılmayan ve kendi ağzından biyografisini oluşturan Walter Isaacson bu sırları Harvard Business Review dergisi için 10 maddede toparladı.
Ve söze şöyle başladı: “Bence Steve Jobs’un en büyük özelliği her işe kişiliğini katması. Tutkularını, yoğunluğunu ve aşırı duygusallığını ürünlerine aktardı. Huysuzluğu ve sabırsızlığı mükemmelliyetçiliğinin parçası oldu. Son görüşmelerimizden birinde neden çalışanlarına karşı sert olduğunu sordum. Bana, ‘Sonuçlara bir bak. Birlikte çalıştığım herkes akıllı. Hoşnut olmasalar iyi bir pozisyonda başka işe geçerler. Ama yapmıyorlar. Ortaya da harika işler çıkıyor’ dedi. Kendisinden ilham alan sadık iş arkadaşları hep yanında oldu. O yüzden Steve Jobs’tan ders çıkaracaksak, neler yaptığına bakmalıyız. Bir keresinde yarattığı en önemli şeyin ne olduğunu sordum. iPad veya Macintosh demesini bekliyordum. Cevabı şu oldu: ‘Apple şirketi. Çünkü dayanıklı bir şirket yaratmak iyi bir ürün ortaya koymaktan çok daha zor.’ Peki bunu nasıl başardı? Bana göre başarısının 10 anahtarı var…”
Gerçekliği bükmek
Steve’ in en büyük özelliklerinden biri de insanları ikna etme yeteneğiydi. Buna örnek olarak; bir gün yine sabahlara kadar Atari oynadığı günlerin birinde Wozniak’ ı Firar adında bir oyun yapması için zorlamasıdır. Woz bu iş için aylar gerekli demesine rağmen Jobs ona dik dik bakarak sadece dört gün içinde bitirebileceğini söylemişti. Woz her ne kadar bunun imkansız olduğunu düşünse de Jobs’ ın dediği olmuştu.
Jobs sıradan kuralların kendisinin bağlamadığını düşünüyordu ve Xerox veya IBM’ in kaynaklarının çok az bir kısmıyla kendi ekibine teknoloji tarihinin yönünü değiştireceklerine inandırmıştır. İlk Mac ekibinde bulunan ve bir süre sonra Jobs’ a en fazla tahammül edebilen çalışan ödülünü kazanan Deb Coleman o günler için şunları söylüyor: ‘’ O kendi kendini gerçeklik haline getiren bir saptırmaydı. İmkansızı yapıyordunuz çünkü onun imkansız olduğunun farkında değildiniz.’’
Bir gün Steve, Macintosh işleti sistemi üzerine çalışan mühendis Kenyon’ un yanına gitmiş ve bilgisayarların geç açılmasının nedeninin o olduğunu söylemişti. Kenyon bu sürenin kısaltılmasının imkansız olduğunu anlatmaya çalışmış ancak Jobs sözünü kesmiş ve ‘’ Eğer bu iş bir insanın hayatını kurtaracak olsa açma süresinin 10 saniye daha kısaltmanın yolunu bulamaz mıydın? ’’ diye somuştu. Ardından da yine o meşhur beyaz panonun önüne gitmiş ve dünyada beş milyon insanın Mac kullanması durumunda her gün bilgisayarı açmak için fazladan 10 saniye beklemesinin 300 milyon saat demek olduğunu bununda 100 kişinin hayatına bedel olduğunu göstermişti. Bunun üzerine çok geçmeden sadece birkaç hafta gibi bir süre de Kenyon, 28 saniye daha çabuk açılan sistemi yapmıştı.
Mükemmeli İstemek
Jobs’ ın yarattığı tüm ürünlerdeki sıkıntılardan biride geliştirme aşamalarının bir noktaya geldikten sonra ‘’ durudur düğmesine basar’’ ve onun mükemmel olmadığını düşünerek işe en baştan başlardı.
Bu duruma örnek olarak büyük olasılıkla hepimizin izlediği Toy Story filmidir. Bu filmin haklarını alan Disney ekibi ile Jeff Katzenberg, Pixar ekibini filmi daha hareketli yapmaya zorladıktan sonra Jobs ve filmin yönetmeni çalışmaları durdurmuş ve hikayeyi baştan aşağı değiştirmişlerdi.
iPhone’ un ilk tasarımında cam ekran alüminyum bir kasayla tasarlanmıştı. Bir pazar günü Jobs Ive’ i görmeye gitmiş ve ‘’ Dün gece hiç uyuyamadım çünkü bu tasarımın pek hoşuma gitmediğini fark ettim demişti.’’. Ive’ de Jobs’ a hak vermişti. Sorunun iPhone’ un çarpıcı kısmının ekran olması gerekirken yapılan tasarımda kasa ön plana çıkıyordu. Bu cihaz aşırı erkeksi ve sert duruyordu. Jobs, Ive’ in ekibine ‘’Arkadaşlar son dokuz ayınızı bu tasarıma harcarken kendinizi harap ettiniz ama şimdi onu değiştirmemiz gerekiyor. Bundan sonraki süreçte hepimiz geceleri hatta hafta sonları da çalışması gerekecek. Eğer isterseniz hemen şimdi kendinizi vurmanız için birer tabanca temin edebiliriz.’’ demişti. Ekibin tamamı kendini vurmak yerine çalışmayı seçmişti. Jobs o günler için ‘’ Hayatta en çok gururlandığım anlardan biriydi’’ diye anımsıyor.
Jobs’ un bu mükemmeliyetçiliği çocukluğuna dayanıyordu. Küçükken evlerinin etrafına çit çekmek için babasına yardımcı olduğu bir günde, babası ona bahçenin önüne gösterdiği özenli işi arka tarafta da yapmasını istemiştir. Steve ‘’ Ama onları kimse görmeyecek ki’’ diye itiraz etmişti. Babası ‘’ Ama sen göreceksin’’ diye cevap verdi ve ekledi babası ona gerçek bir marangoz ustasının dolabın duvar tarafına gelen yüzünde dahi en kaliteli ahşabı kullandığını ve kendilerinin aynı bakış açısını arka bahçede yapmaları gerektiğini söylemişti.
İşte bu bakış açısı Jobs’ ın hayatında özellikle Apple ürünlerinde her zaman ön koşullardan biri olmuştur.
Sadece ‘’A’’ Sınıfı Oyuncuları Hoş Görmek
Jobs etrafındaki insanlara karşı aksi, sabırsız ve huysuz davranırdı. Bu yaklaşım tarzının nedeni de mükemmellik tutkusundan ve en iyilerle çalışma isteğinden kaynaklanıyordu. Ve sıksık ‘’İnsanları hor görmüyorum ancak bir işi berbat ederlerse bende onu yüzlerine vururum. Benim işim dürüst olmak’’ diyordu. Her ne kadar olayların idare ediliş şekli kimseyi hoşnut etmesede. Apple’ ın ortak kurucularından Wozniak ‘’ Eğer Macintosh üretim projesi benim tarzımla yönetilseydi işler muhtemelen çığırından çıkardı’’ demişti. Tüm bu hareketlerine rağmen Apple birbirine kenetlenmiş bir aileden ibaretti. Jobs’ ın en seçkin oyuncuları, nazik ve kibar patronlar tarafından yönetilen kişilerde dahil olmak üzere diğer şirketlere kıyasla olağanüstü sadıklardı ve Jobs’ un yanından hiç ayrılmadılar.
‘’ Onlardan muhteşem işler çıkarmalarını bekleyerek, onlara gerçekten muhteşem işler çıkarmalarını bekleyerek, onlara gerçekten muhteşem işler yaptırabilirsiniz.’’ Mac ekibinden herhangi birine sorun, hepsi de çektikleri eziyete değdiğini söylecektir demiştir.
Yüz Yüze İlgilenmek
Dijital dünyanın müdavimlerinden olmasına rağmen, Jobs daima yüz yüze toplantıları tercih ederdi. Isaacson’ a: ‘’Ağlarla örülü bir çağdayız ve fikirlerin e-posta ve Chat ile geliştirilebileceğine dair bir inanış var. Bu tam bi çılgınlık. Yaratıcılık dediğin, kendiliğinden yapılan toplantı ve ansızın çıkan tartışmalardan çıkar. Biriyle tanışırsınız, ne yaptığını sorarsınız ve ‘Vay canına!’ dersiniz ve o anda aklınızda çeşit çeşit fikirler fokurdamaya başlar’’ demişti.
Tesadüfi karşılaşmaları ve ortak çalışmaları teşvik etmek için Pixar binasının tasarımını bizzat kendisi yapmıştı. ‘’Eğer bir bina bu dediklerimi cesaretlendirmiyorsa o zaman tesadüfen ortaya çıkacak çok sayıda inovasyon ve hayal günden mahrum olursunuz. İşte bundan dolayı biz bu binayı insanları kendi çalışma odalarından dışarı çıkaracak ve aksi halde asla karşılaşmayacakları insanlarla merkezi bir avluda birbirlerine karışacak şekilde tasarladık’’ demişti. Tasarımda ön kapılar, merdivenler ve koridorların hepsi bir avluya çıkıyor, kafeteryalar ve posta kutuları orada, konferans salonlarında bu avluyu görebileceğiniz pencereler var, içinde yaklaşık 600 kişilik sinema salonu ve iki ufak gösteri odası bulunmakta.
Jobs toplantılarda slayt gösterilerine de karşıydı. ‘’İnsanların düşünmek yerine slayt gösterisi yapmalarından nefret ediyorum. Onlar bir sorunla yüzleştiklerinde derhal bir sunum yaratmaya girişiyor. Halbuki ben bunun yerine sorunun özüne inerek masadakilerle yüz yüze tartışmalarını istiyorum. Ne konuştuğunu bilen insanların PowerPoint sunumlarına ihtiyacı olmaz’’ diyordu.
Atfetmek
Jobs’ un da tüm büyüklerin olduğu gibi akıl hocaları vardı. Onlardan biri olan Mike Markkula 1979’ da hayatı boyunca dikkat etmesini istediği üç şeyin yazılı olduğu bir not göndermişti. Bunlardan ikisi ‘’empati kurmak’’ ve ‘’ odaklanmak’’ tı. Üçüncüsü ise ‘’atfetmek’’ ti.
Jobs’ ın en çok önem verdiği şeylerden biride bir ürünün tüketiciye nasıl sunulduğu ve ambalajıydı. Bunu da Mike’ ın ‘’İnsanların bir kitabı değerlendirirken kapağına bakarlar.’’ Felsefesiyle öğrendiğini söylemişti. İlk Macintosh piyasaya sürülürken kutunun üzerindeki renklere ve tasarımına takmıştı. Yine hepimizin bildiği iPod ve iPhone’ un kutularının mücevher kutusunu andıran tasarımı için çok uzun çalışmalar yapmış ve bu kutular için patent başvurusu yapmıştı. Jobs, "Bir iPhone veya iPod'un kutusunu açtığınızda o dokunuşsal deneyimin o ürünü algılama tarzınızı tayin etmesini istiyorduk" demişti.
Bilimle insancıllığı birleştirmek
Jobs Isaacson’ a bu biyografi yazma konusunda yardımcı olmaya karar verdiği gün, ‘’Kendimi her zaman bir çocuk kadar insancıl bir adam olarak hissettim, ama elektroniği de çok seviyordum. Sonra idollerimden biri olan Edwin Land’ in insancıllıkla bilimin kesiştiği yerde durabilen insanların öneminden bahsettiği bir yazısını okudum ve o an işte böyle bir inşa olmak istiyorum dedim.’’
Ondan daha yetenekli teknoloji uzmanları da vardı ancak ondan başka kimse şiirsellikle mikroişlemcileri bu kadar ses verici bir inovasyonla bir araya getiremedi.
Isaacson: ‘’Franklin ve Einstein’ ın biyografilerini yazarken en çok ilgimi çeken şey, hem insancıllığın hem de bilimin güçlü bir kişilikte birleşmesi sonucu var olan yaratıcılıktı ve 21. Yüzyılda inovasyoncu ekonomiler kurulduğu zaman bu özelliğin önemli bir rol olduğuna inananlardanım.’’
Aç kalın budala kalın
Steve, 1960’ lı yılların sonunda San Fransisco’ dan yayılan iki sosyal hareketin etkisinden kalmıştı. Bunlarda biri, rock müziği, otoriter rejim karşıtlığını ön plana çıkartan ve hayal gördüren ilaçları kullanan hippiler ile savaş karşıtı eylemci kültürüydü. Diğeri ise mühendisler, bilgisayar bağımlıları, telefon korsanları, hackerlar ve garaj girişimcileriyle dolu Silikon Vadisi’ nin ileri teknoloji ve bilgisayar korsanlığı kültürüydü.
Bu kültürlerin etkisinde kalan Jobs 1971 yılında ortaya çıkan sorununa kafayı takmıştı. Bu düşünceyle başladığı üniversite hayatında ve üniversiteden atıldıktan sonraki hayatında hala bu sorun kafasındaydı. O günleri anlatırken: ‘’ Onların final sorunlarının arka kapağında eğer çok maceraperestseniz kendinizi bir anda otostop yaparken bulmanıza neden olacak kadar kışkırtıcı sabahın ilk ışıklarında çekilmiş bir köy yolunun fotoğrafı vardı. Altında ise şunlar yazılıydı: 'Aç Kal Budala Kal'. Jobs tüm kariyeri boyunca kendi kişiliğinin girişimci ve mühendis yanlarını, sanatsal, uyuşturucularla dolu, aydınlanma peşinde koştuğu, isyankar günlerindeki hippi yenilikçiliğiyle tamamlayarak aç ve budala kalmaya özen gösterdi. Randevulaştığı kadınlar, kanser teşhisiyle başa çıkması ve şirketini yönetme tarzı gibi yaşamının her yönünde davranışlarıyla kendi çeliştiklerini, uzlaştıklarını ve nihayetinde bu farklılıkları nasıl sentezlediğini yansıtıyordu. Apple artık bir kurum haline gelmiş olmasına rağmen Jobs sanki kendisinin hala aslında bir bilgisayar korsanı veya hippi olduğunu haykırmak istercesine kendi reklamlarında isyanı ve karşı kültür çizgisini ön plana çıkarıyordu.’’
Jobs Apple’ a geri döndüğünde yayınladığı metindeki son son satırları: ‘’Her ne kadar bazıları onları deli olarak görse de biz onları dahi olarak görürüz. Çünkü dünyayı değiştirebileceklerini düşünecek kadar deli insanlar gerçekten yapabilecek olanlardır.’’
YORUMLAR
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.